1942 senesinde 6 kardeşin en küçüğü olarak dünyaya geldim. Adım göklerde nur iken anne kucağına düşünce Canan Kireç deyiverdiler.”

İlkokulu dördüncü sınıfa kadar okuyabildim. Okuldan ayrılıp kunduracı oldum. İstanbul’da büyük mağazalara kundura yaparak hayatımı idame ettirdim. 28 yaşıma gelince yani 1970 yılında Rufai tarikatına intisap ettim. Ve burada 14 yıl dergah eğitimi görerek icazetnamemi aldım. 

Kendimi istenen olgunlukta göremediğim için beş yıl da Melami efendisinden meratip ve makamlarını zevk ederek icazetimi almama rağmen, gerçek kemalde olmadığımı fark ettiğimde kendimi boşlukta hissediyordum ki, Hz. Mevlana’mın ruhaniyeti, mesnevisi ve gazelleri imdadıma yetişti ve bir anda gönül dilim çözülüverdi. 

19 yıl görmüş olduğum eğitim, ıslak olan beden ağacımı kurutmuş, bir kıvılcımla tutuşacak hale getirmiş olmalı ki, içimdeki şu kazan kaynamaya başladı, Ruh denilen can kuşu canlanmaya başladı.

Aradığım sırları Mevlana’mda bulmuştum,
Altı ay içerisinde başka Canan olmuştum.

Benim gibi hastaya deva oldu Mesnevi,
Başka ilaç istemem, şimdi buldum o demi.

Mevlana’mı bulmazsam, hakikati bulmazdım,
Yokluk deryasına ben imkanı yok dalmazdım.

Şemsi bulan Mevlana’m nasıl dalmış manaya?
Ben de öyle dalmışım sırlar yüklü deryaya.

Sultanların sultanı Mevlana Celaleddin,
Bir anda Canan’ını kendini esir ettin.

Esirliğin böylesi, her kula nasip olmaz,
Hünkar ile söyleşi, aramakla bulunmaz.

Ben aklımı vermiştim, Konya’lı Mevlana’ya
Yerde yürüyemezken, dalıverdim deryaya.

Kendi yandığı gibi beni de öyle yaktı,
Gözümden dere gibi alev deryası aktı.

Yolum düştü Konya’ya Hazreti Mevlana’ya
Şaşılmaz mı a dostlar bu gördüğüm manaya

Onu görünce hemen, esir düştüm gönlüne
Bir anda hayat verdi, şu zavallı gönlüme

Gönlüm buldu dostunu, gitmem artık Konyadan
Sevdiğim Mevlana’ymış, böyle yazmış yaradan

Canan, Canan olalı, olmadım böyle aşık,
Ondokuz yıldan beri, görmedim böyle maşuk.

Aradan 23 yıl geçmiş, yıl 2012, yaşım yetmiş olmuş, şimdi ailem üç evladım mutlu bir hayatı Çanakkale’nin Kepez Beldesinde yaşıyoruz. Acizane bildiklerimi sizlerle paylaşabilmek için Hüşrüba, Gönülçelen isimli eserimi kaleme alıp sizlerle paylaşmaktayım. İkinci eserimi de saygılarımla belirtmek isterim.

Ben artık eski Canan değilim can dostlarım.
Hakkın deryasında ben hem yoğum hem de varım.

Bu varlık eski varlık gibi değil dostlarım.
Önce yalnız ben vardım, şimdi Hünkar’la varım.

Benden duyan gören O, coşup ta söyleyen O,
Ben surette Canan’ım, manada Mevlana’yım.

İnim inim inleten, bülbül gibi söyleten,
Gözlerimden yaş döken, yine kendi yine O

Mevlana’m önce beni ediverdi perişan,
Sonra bir unvan verdi, olmuştum Mesnevihan

Mesnevihan olanlar, bu yolun naibidir,
Gizli olan sırların manevi sahibidir.

Sahip çıktım sonunda Mevlana’mın yoluna,
Alıverdi sultanım beni artık koynuna

Sultanımla ben şimdi aynı vücut olmuştuk.
Elest şarabı gibi tek bedene dolmuştuk.

Geziyoruz beraber önce Tebrizli Şems’i
Etrafında erenler sema ediyor hepsi.

Biz de girdik semaya dönüyor, dönüyorduk.
Şems denilen aynada her an kayboluyorduk.

Şu an sevenlerim tarafından Mesnevihan Aşık Can Baba olarak bilinmekteyim.

 

** Hüşruba – Gönülçelen adlı kitabının önyazısından…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir